FIKRALAR

Hoca Nasreddin bir gün eline bir saz almış, tıngırdatıp duruyormuş. Hanımı dayanamamış sormuş; – Ne yapıyorsun Hoca? – Saz çalıyorum ya gömüyormusun! – Yahu o sazı çalanlar elini aşağı yukarı götürüp getiriyorlar, ama sen orayı tutmuş, hiç bırakmıyorsun! – Hanım onlar benim bi seferde bulduğum yeri bulmaya çalışıyorlar da ondan ellerini aşağı yukarı kaydırıyorlar.
Hoca almış mektubu, açmış bakmış. Bir süre elinde evirip çevirdikten sonra tutup sahibine geri vermiş: -Bu mektup okunacak gibi değil. Yazılar kargacık burgacık. Hem dilide yabancı, ben okuyamam bunu, kusura bakma…. demiş Hoca. Adam çok kızmış bu işe, terslemiş Hoca yı: -Ayıp Hoca ayıp… Benden utanmıyorsan başındaki sarıktan utan bari. Bir mektubu okuyamadın yahu… Hasreddin Hoca nın canı bu işe çok sıkılmış. Başındaki sarığı çıkardığı gibi adamın başına geçirmiş: -Hadi bakalım demiş, mademki keramet sarıkta sen oku bakalım şu mektubu da görelim…!.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 1: PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca’nın etrafını sarmış. “Hoca, bana düdük al!” demiş biri. “Bana da, bana da!” demiş bir diğeri.

Diğerleri de sırayla:

– Ben de düdük isterim!

– Bir tane de bana!, demişler.

İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca’ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.

Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.

Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:

– Hani bizim düdüğümüz?

Nasrettin Hoca gülerek,

– Parayı veren düdüğü çalar, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 2: YA TUTARSA!

Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.

Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.
O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:

– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.
Hoca gülümseyerek:

– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.

Adam, Hoca’ya bakmış ve kahkaha atarak:

– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.

Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:

– Peki ama ya tutarsa, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 3: GÖNLÜM BUNA RAZI OLMADI

Eşeği ile kasabaya alışverişe giden Nasreddin Hoca; kitap, elma, limon gibi birçok ağır şey almış. Aldıklarını kocaman bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş.

Yolda giderken Hoca’yı gören köylüler:

– Ey Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?, diye sormuşlar.

Hoca:

– Ne yapayım? Zavallı hayvan zaten beni taşıyor, çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 4: VASİYET ETMİŞ

Nasreddin Hoca bir gün evde otururlarken karısına:

– Hanım iyi dinle, size vasiyetimdir. Ben öldüğümde beni baş aşağı gömün, demiş.

Karısı şaşırmış:

– Hoca o ne demek? Neden böyle bir şey istiyorsun, demiş.

Hoca ciddi bir şekilde:

– Yarın öbür gün kıyamet koparsa her şey ters düz olacak. O zaman ben de düz olarak ayağa kalkabilirim, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 5: BUGÜN AYIN KAÇI

Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya’ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca’yı durdurmuş:

– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.

Hoca:

– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 6: ONU KENDİSİ SANMIŞ 

Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:

– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.

Adamcağız çok şaşırmış:

– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.

Nasreddin Hoca:

– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 7: BİRİNİN ANASI AĞLAYACAK

Nasreddin Hoca’nın iki oğlu varmış. Oğullarından biri çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Hoca bir gün oğlunun yanına onu ziyarete gitmiş. Oğlu dertli bir şekilde:

 – Baba çok heyecanlıyım çünkü bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kururlarsa zengin olacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak, demiş.

Hoca dertli bir şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:

– Ah baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar, demiş.

Nasreddin Hoca eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:
– Ne oldu Hoca canın sıkkın, demiş.

– Asıl dert senin, halini düşün. Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 8: HAMAM BAHŞİŞİ

Nasreddin Hoca bir gün hamama gitmiş. Ancak içeri girdiğinde kimse onunla ilgilenmemiş, havlu vermemiş, kese yapmamış ve çıkarken “iyi günler” dememiş. Buna rağmen Hoca ona uzatılan bahşiş kutusuna yüklüce bir bahşiş bırakmış.

Bir sonraki hafta tekrar hamama giden Hoca, içeri girer girmez herkes başına toplanmış, ikramlar, havlular ve oldukça fazla ilgiyle karşılanmış.  Çıkarken de ona uzatılan bahşiş kutusuna hiç bahşiş bırakmamış.

Hamamcı şaşkın bir şekilde:

– Hoca bu ilgi bu alakaya bu kadar mı bahşiş bırakılır, demiş.

Nasreddin Hoca hemen gülerek:

– Bu geçen haftanın bahşişiydi. Bu haftanın bahşişini zaten geçen hafta vermiştim, diyerek güzel bir cevap vermiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 9: AKIL SIR ERMİYOR

Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken iki yüz akçe parasını kaybetmiş. Kaybettiği parasını bulamayan ve çok üzülen Hoca, “ne olur bulunsun” diye dua etmiş.

Aynı zamanda yaşadığı şehrin en zenginlerinden biri uzak diyarlarda bir yerde çıktığı gemi yolculuğunda kötü bir fırtınaya yakalanmış ve “Eğer kurtulursam Nasreddin Hoca’ya iki yüz akçe para vereceğim” diye adak adamış hemen.

Kötü fırtınadan kurtulan adam hemen gelip bu parayı Hoca’ya vermiş. Hoca şaşırmış ve:

– Ey Allah’ım sağ ol. Bu ne dolambaçlı yolmuş, ben parayı ben nerede yitirdim, nerden çıktı. Gerçekten de akıl sır ermiyor, demiş.     

NASREDDİN HOCA FIKRASI 10: BEN KÜÇÜK YANGINLARA KARIŞMAM

Murat Ağa Nasreddin Hoca’nın yaşadığı kasabanın en zenginlerinden biriymiş. Ağa hem aklı ve zekası sayesinde zengin olduğunu düşünür, hep kendiyle övünürmüş.

İşine geldiğinde Hoca’ya danışır, işine geldiğinde ise onu dinlemezmiş. Sadece cuma günleri camiye gelirmiş. Murat Ağa’nın üç katlı, kocaman bahçeli ve çok lüks bir evi varmış. Bütün altınlarını ve paralarını da evinin bahçesinde saklarmış.

Cuma günleri camiye gelip de Hoca’nın doğruluk ve dürüstlükle ilgili sözlerini dinlerken işine gelmezse:

– Hoca Efendi, sen dünya işlerine karışma! Din ve dünya işi ayrı, dermiş.
Günlerden bir gün Murat Ağa’nın evinde yangın çıkınca koşarak camiye gelmiş. O sırada herkes öğle namazından çıkıyormuş. Ağa, Hoca’yı görünce:

– Hoca koşun yardım edin evim yanıyor, demiş.

Bunu duyan Hoca durur mu?:
– Bana din işleri ile dünya işlerini ayırmam gerektiğini sen öğrettin. Mesela bu yangın benim asla karışmamam gereken bir dünya işi, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 11: BULMANIN TADI

Nasreddin Hoca bir gün alışveriş yapmaya en sevdiği eşeğini de alarak gitmiş. Eşeğini bir ağaca güzelce bağlamış ve alışveriş yapmaya başlamış. Bir sürü şey alıp eşeğine doğru yürümeye başlamış. Ancak eşeği orada yokmuş.

Hemen bir adam tutarak bağırmasını istemiş:

– Nasreddin Hoca’nın eşeğini kim bulup getirirse; Hoca ona alışveriş çuvallarını, eşeğin semerini ve parasını verecek.

Duyanlar şaşkın bir şekilde:

– Hoca Efendi madem bulunduğunda eşeğini geri vereceksin neden arıyorsun, demişler.
Hoca gülümseyerek:

– Kaybolan şeyi bulmanın tadı başkadır. Her şeyi kaybedeceğimi de bilsem o eşeği bulup çalana geri vereceğim, demiş.

 NASREDDİN HOCA FIKRASI 12: İP OLUR

Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.

Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.

Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:

– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 13: ŞU KOCA TASLA

Hoca bir gün camide vaaz veriyormuş. vaazında doğru ve dürüst olmanın önemini anlatıyormuş. Bakmış dinleyenler yarı uykulu ve esniyorlar. Öğle vakti olduğu için de hepsinin karnı aç.

Düşünmüş:

– Haydi, toplanın bize gidiyoruz. Etli pilav ve yoğurt yiyelim, demiş.

Herkes hızlıca toplanmış ve eve gelmişler. Hoca karısına

:– Hanım masayı hazırla, hep beraber etli pilav ve yoğurt yemeye geldik, demiş.

Karısı:

– Hoca Efendi ne yaptın? Evde ne, pirinç ne et, ne de yoğurt yok, demiş.

Hoca düşünmüş, taşınmış ve içeri gitmiş ve elinde bir kaşık ve tencereyle gelmiş:

– Kusura bakmayın çocuklar, evde eğer pirinç, et ve yoğurt olsaydı bu kazan ve kaşıkla size ikram edecektim, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 14: BEN SÖZÜMDEN DÖNMEM

Bir gün Hoca ile komşusu bahçede oturuyor ve sohbet ediyorlarmış.

Komşusu Hoca’ya sormuş:

– Hoca’m, sen kaç yaşındasın?

Nasreddin Hoca derin derin düşünmüş ve ak sakallarını sıvazlayarak:

– Kırk yaşındayım.

Komşusu şaşkın bir şekilde hemen itiraz etmiş:

– Nasıl olur bu Hoca Efendi, 10 yıl önce de sorduğumda aynı cevabı vermiştin, demiş.

Hoca sakince gülümsemiş ve:

– Komşu Efendi ben sözümün eriyim. Sözümden dönmek bana yakışmaz. On yıl sonra da sorsan aynı cevabı vereceğim, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 15: KİM DAHA BÜYÜK

Köylüler bir gün Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

– Hocam padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?

Hoca hemen cevabını vermiş:

– Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 16: RÜYADA GÖZLÜK

Gece yatağında mışıl mışıl uyuyan Nasreddin Hoca aniden uyanmış. Hemen kapısını uyandırmış:

– Hanım kalk gözlüğümü bulamıyorum.

Kadıncağız uykulu bir şekilde:

– Hoca gözlüğü uykuda ne yapacaksın?, demiş.

Hoca gözlüğünü bulmuş ve gözüne takarken:

– Rüyada daha iyi göreceğim, demiş.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 17: HEPSİNİN TADI AYNIDIR

Üzüm bağıdan dönen Nasreddin Hoca’nın eşeğinin üstünde koca bir kasa üzüm varmış.

Tam eve varacakken Hoca’nın peşine çocuklar takılmış ve:

– Hoca, Hoca bize üzüm verir misin?, demişler.

Hoca düşünmüş, çocukları saymış. “Eğer hepsine bir salkım verirsem bana üzüm kalmaz” diye düşünmüş. Hoca, kasadan bir salkım üzüm almış ve çocukların her birine birer tane üzüm vermiş. 

Çocuklar ellerindeki üzüme bakmış ve içlerinden biri:

– Hoca bu çok az değil mi?, demiş.

Nasreddin Hoca bu ya hemen cevabı vermiş:

– Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane, ha on tane ne fark eder. Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi?

NASRETTİN HOCA FIKRASI 18: YAĞMURDAN KAÇIYORUM

O gün çok yağmur yağıyormuş. Nasreddin Hoca da pencere kenarında oturmuş, dışarıyı seyrediyormuş.

O sırada bir komşusunu yağmurun altında koşarken görmüş. Camı açmış ve:

– İnsan hiç Allah’ın rahmetinden kaçar mı komşu, demiş.

Komşusu utanmış ve yürümeye başlamış.

Başka bir gün yine yağmur yağıyormuş ama Hoca bu sefer dışardaymış. Yağmura yakalanınca koşmaya başlamış. Bu sefer de komşusu evdeymiş ve onu görünce:

– Hoca utanmıyor musun rahmetten kaçıyorsun, demiş.

Nasreddin Hoca:

– Ben rahmetten kaçmıyorum, düşen rahmetin üstüne basmamak için koşuyorum, demiş.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 19: PARAYI KİM VERECEK

Nasreddin Hoca küçük bir çocukken arkadaşları ona bir oyun oynamak isterler.

– Nasreddin, biz bahçede yumurta yapacağız, gelir misin?, demişler.

Arkadaşlarının kıkırdadıklarını gören Nasreddin ona bir oyun oynadıklarını anlamış ama yine de:

– Gelirim, demiş.

Çocuklar önden giderek, önceden sakladıkları yumurtaların üzerine oturmuş ve içlerinden biri Nasreddin’e:

– Biz hepimiz şimdi yumurtlayacağız. Eğer aramızda yumurtlayamayan biri olursa hepimize gazoz alacak, demiş.

Sonra da hep bir ağızdan gıdaklamaya başlamışlar:

– Gıt–gıt–gıdaaaak.

Nasreddin hemen düşünmüş ve:

– Üüüü–ürü–üüü, diye bağırmaya başlamış.

Diğer çocuklar şaşırıp:

– Ne oluyor Nasreddin?, diye sormuşlar.

Nasreddin:

– Eee bu kadar tavuğu koruyacak bir de horoz lazım, değil mi?, diye zekice bir cevap vermiş.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 20: BAL İLE SİRKE UYUŞMAMIŞ

Köylüler toplanmış Nasreddin Hoca’nın tepesine ve sormuşlar:

– Hocam bal ve sirke birbiriyle uyuşmazmış derler, doğru mu sence?

Hoca biraz düşünmüş ve gidip mutfaktan bal ve sirke almış. Bir kaşık bal yiyip üstüne sirke içmiş. Yüzünü ekşiterek:

– Neden uyuşmasın, gayet de iyi anlaşırlar, demiş.

Yüzünü görenler:

– E, Hoca yüzün ekşidi.

Hoca yine cevabını vermiş:

– Onlar anlaştı anlaşmasına ama beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 21: ACEMİ BÜLBÜL

Nasreddin Hoca, bir gün yolda giderken bir evin bahçesinde bir incir ağacı görmüş. Canı incir çekince çıkıp incirleri yemeğe başlamış.

Yoldan geçerken onu göre bir adam:

– Sen de kimsin? Ne yapıyorsun orada?, demiş.
Hoca:

– Ben bir bülbülüm, diye cevap vermiş.

Adam:

– Bülbül gibi öt de görelim, demiş.

Hoca hemen ötmeye başlayınca adam:

– Bu nasıl bülbül sesi böyle, demiş

Hoca:

Acemi bülbülüm ben, diye cevap vermiş.
 

NASREDDİN HOCA FIKRASI 22: SAZ ÇALMASI

Hoca bir gün bir yemeğe davet edilmiş. Yemek sonunda ona sormuşlar:

– Saz çalmayı bilir misin?

– Bilirim, demiş.

“Buyur, Hoca çal bakalım” diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar.

Hoca sazı alıp tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.

– Saz böyle mi çalınır Hoca? Parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar, demişler.

Hoca:

– Perdeleri bulamayanlar öyle çalar. Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim, diye cevabını vermiş.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 23: HIRSIZIN ARDINDAN

Nasreddin Hoca ile kapısının evine bir gece hırsız girmiş. Hırsız her şeyi toplamış ve çuvalına doldurmuş. Hoca bunları yaparken hırsızı görmüş ve sesini çıkarmamış.

Hırsız sessizce evden çıkıp kendi evine doğru yola çıkmış. Hoca da onu takip edip arkasından evine girmiş.

Hırsız onu fark edip:

– Sen de kimsin?, demiş.

Hoca:

– Bir az önce evimdeki her şeyi toplayıp buraya getirdin. Ben de buraya taşındığım için seninle geldim, demiş.

NASRETTİN HOCA FIKRASI 24: YILDIZ YAPARLAR

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:

– Hocam yeni ay çıktığı zaman eskisini ne yaparlar?

Hoca, cevabı yapıştırır.

– Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!

 NASRETTİN HOCA FIKRASI 25: PAZARLIK

Hoca bir gün derenin yanından yürürken iki adam onu görmüş ve:

– Biz yüzme bilmiyoruz sana iki altın verirsek bizi karşıya geçirebilir misin?, demiş.

Hoca:

– Tamam, demiş.

Nasreddin Hoca birinci adamı karşıya geçirmiş, diğerini alıp geçirmeye çalışırken adam akıntıyla elinden kaçmış.

Bunun üzerine arkadaşı Hoca’ya bağırmaya başlamış

:– Ne yaptın? Su arkadaşımı götürüyor? Çabuk, çabuk kurtar onu!
Hoca, adamı boğulmadan yakalamış ve bir taraftan da şöyle demiş:

– Kardeşim, niye telaş ediyorsunuz. Siz de bir altın eksik verirdiniz. Böylece ödeşirdik!

NASREDDİN HOCA FIKRASI 26: BİNDİĞİ DALI KESEN HOCA
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış ve elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.

Yoldan geçen bir adam:– Hoca Efendi ne yapıyorsun? Bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!, diye bağırmaya başlamış.

Hoca kesmeye devam etmiş ve düşmüş. Düşer düşmez adamın yanına gitmiş ve:

– Madem ki benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin. İlla benim öleceğim zamanı haber ver, diye yakasına sarılmış.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 27: OĞLUMUN BABASI ÖLDÜ DE

Nasreddin hoca bir gün siyah elbiselerle geziyormuş. Onu görenler şaşkınlıkla:

– Ne oldu Hoca Efendi? bu gün karalar giymişsin?, diye sormuşlar.

Hoca:

– Oğlumun babası öldü de, O’nun yasını tutuyorum, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 28: SU DEDİĞİN BÖYLE OLUR

Nasreddin Hoca bir yaz günü çok susamış. Yolda karşısına çıkan ve suyu tuzlu olan gölden bir yudum su içmiş. Tuzlu su hem aç hem de susamış olan Nasreddin Hoca’nın midesini bulandırmış ve daha da susatmış.

Yürümeye devam eden Hoca ileride bir çeşmeye rastlamış ve tatlı suyu olan bu çeşmeden kana kana su içmiş. Daha sonra şişelerini doldurup eşeğine de su vermiş.

Şişesine doldurduğu suyla gölün kenarına gelen Hoca:

– Öyle şişinip durma, su dediğin böyle olur, demiş ve şişedeki suyu göle boşaltmış.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 29: MEVSİMLERDEN YAKINANLARA

Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:

– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.
Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 30: BELKİ AĞAÇTAN ÖTEYE BİR YOL DÜŞER

Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde çocuklar ona bir şaka yapmayı düşünmüşler. Yoldan geçerken uçurtmalarının ağaca takıldığını söyleyip onu ağaca çıkarmaya ve ayakkabılarını alıp kaçmaya karar vermişler.

Planlarına karar verip beklemeye başlamışlar. Hoca yolun başına gelince uçurtmalarını ağaca takıp ağlamaya başlamışlar. Bunu gören Hoca:

– Ne oldu çocuklar?, demiş.
Çocuklar:

– Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?, demişler.
Hoca hemen:

– Tabii ki, demiş ve ayakkabılarını çıkarıp çantasına sokuşturmuş.

Bu duruma şaşıran çocuklar:– Hoca’m neden ayakkabılarını yanına alıyorsun, diye sormuşlar.

Nasreddin Hoca gülerek:

– Belli mi olur çocuklar belki yaptığım bu iyiliğe karşı Rabbim, bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 31: BEN SENİN GENÇLİĞİNİ DE BİLİRİM

Bir gün Nasreddin Hoca yolda güzel bir at görmüş. Sahibinden izin alarak üstüne binmeye çalışmış ama bir türlü binememiş. İnsanların etrafına toplanmaya başladığını görünce sesli bir şekilde:

– Ah Nasreddin ah! Yaşlandın artık, gençliğinde böyle miydin, demiş.

İnsanların ona hak verdiğini görünce bu sefer de sessiz bir şekilde kendi kendine:

– Ben senin gençliğini de biliyorum Nasreddin, demiş.

NASREDDİN HOCA FIKRASI 32: TARHANA ÇORBASI

Günlerden bir gün Nasreddin Hoca’nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.

Yan komşunun oğluymuş gelen.

– Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.

Bunu duyan Hoca kendi kendine:

Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.

ESPRİ

1. Belgesel izliyorum ve sunan adam diyor ki: “Balinalar hastalanmayan tek hayvandır.” Merak ediyorum da hamsi her gün doktora mı gidiyor sanki?

2. İçimde yatan zeki bir çocuk var aslında ama çok tembel. Hiç kalkmak istemiyor.

3. Otobüste bir amca bağırdı: “Arkaya doğru yürüyelim”. Genç çocuk da karşılık verdi: “Amca yürümek isteseydik otobüse binmezdik.”

4. Annem sende göz var dedi. 7 yıldır fark etmemiş demek ki…

5. Bebeğin altına yapmasını istemiyorsanız çevirin üstüne yapsın.

DOMİNO

Kurallar

1. Oyun; en az 2, en fazla 4 kişi ile oynanırmış. Eğer 4 oyuncu varsa karşılıklı oturan oyuncular ortak olabilir ya da herkes tek başına oynayabilirmiş.

2. Dominolar yüzüstü çevrilirmiş. Daha sonra karıştırılır ve oyuna ilk kimin başlayacağına karar vermek için birer taş çekilirmiş. En yüksek ikili taşı çeken oyuna başlarmış.

Oyuna başlayalım:

Her oyuncu 7 adet domino taşı çekermiş.

İlk başlayan oyuncu ortaya bir taş koyarmış. Bu taşı koyarken elindeki diğer taşları da düşünerek hamle yapmalıymış.

Eğer ilk oyuncunun koyduğu taşın iki tarafındaki noktalı sayıda taşın varsa sen de devamını getirirmişsin. Yukarıdaki gibi.

Elindeki taşları bir yere koyamıyorsan yeni taş çekmeliymişsin.

Amaç elindeki taşları bitirmekmiş.

Kaybeden oyuncuların elinde kalan taşların puanları birbirine eklenir ve oyunu kazanan oyuncuya verilirmiş. 100 puana ulaşan oyunu kazanırmış.

1. Burada işler 3 şekilde yürür: Doğru şekilde, yanlış şekilde, benim istediğim şekilde!

2. Bulutları pembeye boyasak yağmur pembe yağar mı?

3. Yazılıdan sıfır aldım ama önemli olan katılmaktı.

4. Bir elma diskoya neden gitmiş? Cevap: Kurtlarını dökmek için.

5. Zorla güzellik olmaz, estetikle olur.

LADES

Bu oyunlardan biri de lades. Gel nasıl oynandığını beraberce öğrenelim.

Aslında bu bir aldatmaca oyunu. Öncelikle tavuk yerken içinden çıkan lades kemiğini bulmalısın. Bu kemik sadece tavukta olur. Bu kemik V harfi şeklindedir.

İki kişi oynanan bu oyunda ilk önce kemiğin bir ucundan bir kişi, diğer ucundan diğer kişi tutmalı ve aşağıdaki sözleri söyleyerek çekiştirmeliler.

“-Ladesim lades olsun mu?

-Olsun.

-Yerde ne var?

-Nohut.

-Gökte ne var?

-Bulut.

-Sen bunu kırk gün kırk gece unut.”

Büyük taraf kimin elinde kalırsa ödüle o karar verir. Oyunun amacı ödülü kazanmak için karşıdaki kişiye bir şey vererek kandırmaktır. Eğer bir şey verilmek istenen kişi karşıdaki kişinin amacının aldatmak olduğunu hatırlarsa, “Aklımda,” diyerek alabilir. Bu durumda kaybetmemiş olur. “Aklımda,” demeden verilen şeyi alırsa diğer kişi, “Lades!” diyerek oyunu bitirir ve kazanmış olur.

1.AĞIR

Delikanlı çalıştığı şirketin mektuplarını postalayacaktı. Postacı mektuplardan birisini tartıp; “Bu çok ağır!” dedi. “Biraz daha pul yapıştırmamız lazım.”

Delikanlı:

Abi!” dedi. “O zaman daha ağır olmaz mı?”

2.SAAT

Temel aldığı bir daktiloyu bozuk diye geri götürdü. Satıcı;

– Neresi bozuk, dün aldığında sağlamdı.

Temel:

– İki tane “a” yok, saat yazamıyorum.

3. MAYMUN

Kadın bebeğiyle otobüse binerken otobüs şoförü kendini tutamayıp şöyle demiş:

– “Aman tanrım ne kadar çirkin bir bebek…”

Kadın sinirle biletini kutuya basmış, en arka tarafa geçmiş, bir adamın yanındaki boş yere oturmuş. Adam dönmüş kadına;

– “Özür dilerim. Acaba az önce şoförle aranızda ne geçti?”

Kadın:

– “Büyük bir terbiyesizlik etti. Hakaret…”

Adam:

– “Bir kamu görevlisi insanlara hakaret edemez. Suç teşkil eder.”

Kadın:

– “Doğru. Gideyim de şunu bir azarlayayım.”
– “Merak etmeyin, ben maymununuza göz kulak olurum…”

4. PAPAĞAN

Adam, papağanını gümrükten kolay geçirebilmek için bir kutuya koymuş, üstüne de “kırılacak eşya” diye yazmıştı.

Gümrük memuru yazıyı okuyunca, kutuyu şöyle bir silkelemeye başladı. Aynı anda içeriden papağanın bağırdığı duyuldu:

“Şangur şungur.. Şangur şungur..”

5.İKİ OLASILIK

Temel ile Dursun konuşuyorlardı…

Temel Dursun’a sorar:

– Savaş çıkarsa yandık galiba.

Dursun düşündü:

– İki olasılık var, dedi. Ya çıkar ya çıkmaz. Çıkmazsa mesele yok, çıkarsa iki olasılık var:

Ya çürüğe çıkarız ya askere alınırız. Çürüğe çıkarsak mesele yok, askere alınırsak iki olasılık var: Ya geri cephe ya ileri cephe. Geri cephede kalırsak mesele yok, ileri cepheye gidersek iki olasılık var: Savaşı ya kazanırız ya kaybederiz. Kazanırsak mesele yok, kaybedersek iki olasılık var: Ya esir düşeriz ya ölürüz. Esir düşersek mesele yok, ölürsek iki olasılık var: Ya gömerler ya kağıt fabrikasına yollarlar. Gömerlerse mesele yok, kağıt fabrikasına yollarlarsa iki olasılık var: Ya gazete kağıdı ya tuvalet kağıdı. Gazete kağıdı olursak mesele yok, tuvalet kağıdı olursaaak… İşte o zaman yandık Temel!

6. HEPSİ SENİN OLSUN

Platonik aşk yaşayan adamın birinin hayalleri gerçek olur; en çok sevdiği yıldız ile karşı karşıyadır, fırsat bu fırsat derken yıldız bayana sorar:

– Saçınızdan bir tutam bana verirseniz size 100 dolar veririm!

Yıldız:

– Hımmm 500 dolar verirsen bütün peruk senin olsun.

7.DELİ HASTANESİ

Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş. Bir sürü hastaneyi gezmiş fakat hiç akıllandığına kanaat getirilen deliye rastlamamış. En sonunda bir hastaneye gitmiş birde bakmış ki bütün deliler zıplıyor.

Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş:

– Bunlar neden böyle zıplıyorlar?

Doktor:

– Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar, demiş.

Bir de bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş. Hemen ona yaklaşarak sormuş:

– Sen neden zıplamıyorsun?

Deli:

– Ben tavaya yapıştım…

8. KAYIT

Lise çağındaki bir çocuk okula kayıt olmak için gider.

Müdür sorar, “Oğlum adın ne?”

Çocuk: Memehmet yayayayakut

Müdür: Oğlum kekeme misin sen?

Çocuk: Hayır hocam, babam kekemeydi

9.KARINCA VE FİL

Bir gün bir karınca bir file aşık olmuş. Annesi bu durumu onaylamamış.

Karınca:

– Bana değil karnımdakine acı, demiş.

10.ERİK

Ramazan ayında Bektaşi’nin birini ağzında erikle görmüşler.

– Bu ne hal efendim! İftara daha çok var, demişler. Bektaşi de;

– Ben bunu ağzıma koydum ki iftara kadar yumuşasın sonra yiyeceğim, demiş.

Bektaşi’ye sormuşlar.

– Dünya öküzün boynuzlarının üstünde duruyormuş, ne diyorsun bu işe?

– Valla onu bilmem ama buna inanan öküzlerin olduğunu biliyorum, demiş.

11.ELDİVEN

Temel’in eldivenle yazı yazdığını görenler sormuş:

– Niye eldivenli yazıyorsun zor olmuyor mu?
– Zorluğuna zor ama el yazımın tanınmasını istemeyrum.

12.BU YAŞTAN SONRA

Temel ve Fadime uzun yıllar nikahsız yaşamaktadır. Bir gün Fadime:

– Temel bu iş böyle olmuyor, evlenelim artık, demiş. Temel gayet sakin:
– Bizi bu yaştan sonra kim alır Fadimem

13. EHLİYET RUHSAT

Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş. Tabii bunu gören polis Temel’i durdurmuş. Polis:

– Ehliyet ve ruhsat beyefendi!

Temel:

– Verdunuzda mi isteysunuz…

14.TATLI KOYARKEN

Küçük çocuk ninesine;

– Senin gözlüklerin her şeyi büyütüyormuş, doğru mu nine?

– Evet yavrum, neden sordun?

– Ne olursun nineciğim, tabağıma tatlı koyarken gözlüğünü çıkar olur mu?

15.BEŞ KURUŞ

Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş:

– “Ne cüretle vuruyorsun!..”

– “Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz pireyi deve yaptınız.

– “Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!”

Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca’ya vuran gencin akrabasıymış. Kadı efendi, Nasrettin Hoca’yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış:

– “Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?”

Nasrettin Hoca ısrar etmiş:

– “Olmaz, mahkeme yapılsın.”

Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş:

– “Ceza olarak Nasrettin Hoca’ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!..”

Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş. Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.

Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki:

– “Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!..”

16. ÇİFT

Bir gün Temel çift görüyormuş, Dursun’da tek gözünü kapatsana, demiş.

17.SEKRETERİMİ BEKLİYORUM

Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.

Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak aralarından biri yazmaz.

Öğretmen fark edince sorar;

– Neden yazmıyorsun evladım?

Öğrenci cevap verir.

– Sekreterimi bekliyorum.

18.UYANIK HIRSIZ

Adamın biri sokakta yürüyen milyonere sorar:

– Efendim herhangi bir yerde polise rastladınız mı?

– ‘Hayır’ dedi zengin adam.

– Öyleyse cüzdanınızı hemen bana vereceksiniz.

19.KARMA KARIŞIK

Öğretmen öğrencisine sorar:

– Dünya yuvarlak mıdır?

– Hayır!

– Peki düz müdür?

– Hayır!

– Peki nasıldır evladım?

– Babam karmakarışık olduğunu söyler.

20.ŞAKA YAPIYORSUN

Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş.

Görüşmeye çağırmışlar; görüşme esnasında yönetici sormuş;

– Peki beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?

Arkadaş saymaya başlamış;

– Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da 3000 dolardan aşağı çalışmam…

Şirket yöneticisi, dinler ve

– Biz sana son model bir Cherokee ve Tarabya’da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maaş 6000 dolardı, demiş.

Bizim elemanın gözleri fırlamış;

– Şaka yapıyorsunuz, demiş.

Şirket yöneticisi yapıştırmış;

– Önce siz başlattınız…

21.MERAKTAN

Aynanın karşısına geçip de gözlerini kapatan Temel’e ne yaptığını sormuşlar;

– Hiççç, uyurken kendimin nasıl göründüğünü merak ediyorum da…

22.DİŞİ Mİ ERKEK Mİ?

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar;

-Hz. Nuh’un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi erkek miydi?

Hoca hemen cevabı yapıştırır.

-Mutlaka erkek. Dişi olsaydı çenesini uzun zaman kapalı tutamazdı.

23.LÜTFEN ŞİKAYET ETMEYİN

Temel bir gün karşıdan karşıya geçmeye çalışırken oradan geçmekte olan bir araç Temel’e çarpar. Arabanın sahibi yalvarmaya başlar.

– Lütfen benden şikayetçi olmayın size 1000 dolar veririm.

Temel bundan hoşlanır ve derki;

– Buradan sık sık geçiyor musunuz?

24.ARADAKİ FARK

Öğretmen öğrencisine sorar:

– Kaza ile şansızlık arasındaki fark nedir?

Öğrenci cevap verir.

– Eğer karnem dereye düşerse bu bir kazadır, ama onu dereden çıkaran olursa bu şansızlıktır.

25.BALIKLAR TAZE Mİ?

– Bunlar taze mi?, diye sormuş.

Balıkçı:

– Yok abla, pil takıp oynatıyoruz, demiş.

26. AFACAN’DAN AYRAN

Adam bir köyü gezerken yorulmuş, hayli susamıştı. Çaresiz bir evin kapısını çalar, karşısına bir çocuk çıkar. Adamcağız:

-Evladım, buralarda su bulamadım. Lütfen bana bir bardak su verir misiniz?

Kapıyı açan çocuk, adamın yüzüne bakarak:

– İstersen ayran getireyim, der.

Adam bu teklifi memnuniyetle kabul ettikten sonra, çocuk bir çanak ayran getirir. Adam ayranı içtikten sonra çocuk:

– İstersen daha getireyim, der.

– Zahmet olur yavrum bir zahmet.

Çocuk:

– Hayır ne zahmeti, zaten bu ayranın içine fare düştüğü için nasıl olsa dökecektik!, demiş.

Bunun üzerine adam iğrenerek elindeki ayran çanağını hiddetle yere atıp parçalayınca, çocuk feryadı kopartmış:

– Anneee, kapıdaki adam köpeğin çanağını kırdı.

27.HEMEN İŞE BAŞLAMANIN SIRASI MI?

Amerika’da yaşayan Dursun, Trabzon’daki Temel’i yanına çağırıyormuş:

– Ula Temel ha puraya gelursen aç kalmazsun da. Sadece yerdeki paraları toplasan o bile yeter sana demiş.

Bunu duyan Temel biraz da merakından binmiş uçağa, Amerika’ ya gitmiş. Uçaktan inmiş, valizini alıp havaalanından çıkmak üzereymiş. Bir de bakmış yerde 100 dolar var. Paraya bakmış bakmış ve şöyle demiş:

– Ula daha ilk günden işe mi başlanur…

28.KAYIP ANAHTAR

Hoca bir gün anahtarını kaybetmiş. Bahçede döne döne ararken hanımı sormuş:

– Anahtarını nerede düşürdün bey?

– Bre kadın, nerede düşürdüğümü bilsem hiç arar mıyım?

29.YANLIŞ İSTİKAMET

Temel trene binmiş, bilet kontrol sırası gelmiş. Kontrolör, biletinin İstanbul’a olduğunu, trenin Ankara’ya gittiğini söylemiş.

Temel kendinden emin:

– Peçi maçinist yanlış istikamete cittiğini piliy mi?

30.BU YAŞTAN SONRA

Temel ve Fadime uzun yıllar nikahsız yaşamaktaymış. Bir gün Fadime:

– Temel bu iş böyle olmuyor, evlenelim artık, demiş.

Temel gayet sakin:

– Bizi bu yaştan sonra kim alır be Fadimem.

31.SİZDE KABAHAT, VERMEDİNİZ

Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş. Tabii bunu gören polis Temel’i durdurmuş. Polis:

– Ehliyet ve ruhsat beyefendi!

Temel:

– Verdunuzda mi isteysunuz…

32.MEHMET AKİF

Bir toplantıda, bir genç, Mehmet Akif’i küçük düşürmek ister:

– Afedersiniz, siz veteriner misiniz?

Mehmet Akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış:

– Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

33.TEKRAR İNİP BİNSEK Mİ?

Bir makine, bir elektrik, bir de bilgisayar mühendisi arabayla yola koyulmuşlar. Bir süre sonra araba arıza yapmış, kenara çekmişler. Makine mühendisi:

– “Dur ben bir bakayım…” deyip kaputu açmış. Motor blokuna, şafta, diğer akşamlara bakıp bir şeyler yapmış, arabaya binmiş. Marşa basmış, araba çalışmamış. Elektrik mühendisi:

– Dur bir de ben bakayım…”deyip kaputu açmış. Aküye bakmış, kabloları kontrol edip arabaya binmiş. Marşa basmış, araba çalışmamış.

İkisinin de kafası bilgisayar mühendisine doğru dönmüş. Bilgisayar mühendisi:

– “Eee inip tekrar binsek mi?”

EMEĞİ GEÇENLERE TEŞEKKÜR EDERİM)ALINTI.

Sitemdeki yazıların kaynağı verilmemiş olanların kaynakları bilinmediğindendir. Hak sahipleri talep ettiği anda kaynağı yazılır ya da yazı siteden kaldırılır. Kendi yazılarımın altında ismim vardır. Bu sitedeki yazıların yasalara aykırı kullanımı siteyi değil kullanıcıyı bağlar. Bu site hiçbir menfaat gözetilmeksizin sadece bilgi sağlama amacıyla kurulmuştur ve ticari hiçbir çıkarı yoktur. Ziyaretçilerden tek talebim DUA’dır.İyi günler sizinle olsun.